Okuma Süresi : 8 dakika

Dünyayı uzun süredir sarsan, ülkemizde ise ilk defa Mart 2020’de görülen covid 19’u ben de 2021 Nisan’ında “tecrübe” etmiştim. Hatırlayanlar olacaktır, o dönemde yaşadıklarımı Covid Olunca Neler Yaşadım? başlıklı bir yazıyla paylaşmıştım. Zaman ilerlemiş ve hastalığın akut dönemini atlatmış olmakla beraber, covidin yarattığı bazı etkiler devam etti. Tüm bu süreçte tecrübe ettiğim en can sıkıcı deneyimlerden birisi de tahmin edebileceğiniz üzere, tat ve koku duyularımın işlevsiz hale gelmesi oldu. Bu süreci ve iyileşme sonrasında yaşadıklarımı sizlerle Covid, Çay ve Düşündürdükleri başlığı altında paylaşmak isterim.

Covid İken…

Diğer blogum olan SosyalAnneBaba’da yayınlamış olduğum Covid Olunca Neler Yaşadım? yazısında tat kaybımın nasıl oluştuğunu belirtmiştim.

Kısaca özetlemek gerekirse bir öğlen, Arnavut ciğeri yanında yediğim soğan salatasının çıtır, ıslak olduğunu algılamış ancak hiçbir şekilde kokusunu ve tadını alamamıştım. Türk kahvesini ise, sıvı bir içeceğin içindeki tozumsu tortular (telve) olarak algılamıştım.

Tabii ki bu durum yeterince rahatsız edici değilmiş gibi, bazı arkadaşlarımdan 1 yılda bile tat ve koku hissinin %80’ninin geldiğini duyunca -açık söylemek gerekirse- canım oldukça sıkılmıştı. Ancak yine de korktuğum olmadı ve tat kokusu -özellikle çinko takviyesi almamın ardından- hızla toparlandı. 

Ben herşeyin eski hale dönmekte olduğunu, eskisi kadar güçlü bir tat algım olmasa da, yine de hemen herşeyi neredeyse eskisi gibi algılamaya başladığımı düşünmüştüm. Ancak her şey eskisi gibi olacağı konusunda yanılmışım…

Çay Mevzusu…

Takvimler 2021 yazının Temmuz’unu gösteriyordu. Aradan hatırı sayılı bir süre geçmiş ve hayat “normale” dönmüştü. Bir gün tatildeyken konakladığımız evde çay içerken metalik bir tat aldığımı fark ettim. Çaydan keyif almayı imkansız kılan, ağzı buran, berbat bir tat…

“Bu tat nedir ya?” diye düşünüp, durumu anlamlandırmaya çalışırken, oluşan bu tadın, evin mutfağının aşırı sıcak ve nemli olmasına bağlı olarak, çayın tadının değiştiğini düşündüm. Sıkı bir kahvesever olmakla birlikte, kahvaltılarda ve akşam yemeğinden sonra çayı tercih eden bir çaysever olarak, bu meseleyi çözmem gerekiyordu. 

Bu durum üzerine bulunduğumuz yerleşim yerinde tüm marketleri gezip, sıfır açılmamış bir kutuda, sevdiğim çaylardan olan, mavi renkli bir kutusu bulunan Çaykur’un Tirebolu 42 çayından satın almak istedim. Ancak bir çok markete gitmeme rağmen bu çayı satan bir işletme bulamadım. Bu nedenle ilk fırsatta daha büyük bir yerleşim yerine gidip, daha büyük bir markette aradığım Çaykur Tirebolu 42 çayını buldum. Ertesi sabah kahvaltı için büyük bir hevesle çayı demledim, bardağa koydum, ilk yudumu aldım ve ama ağzıma yine o berbat tad gelmişti.

Çaykur’un 42 No’lu Tirebolu Çayı

Bu tat neden geliyor diye düşünürken çaydanlığın metal olması nedeniyle o tadı aldığımı düşünürerek, bir sonraki sefer porselen bir çaydanlıkta çayı demledim. Bir bardağa çayı koydum ve bir yudum aldım, ancak yine aynı tat…

Konuyu değerlendirip, çay ve çaydanlıkta sorun olmadığına göre (sorun bende olamazdı ya!) sorunun suda olduğuna kanaat getirdim. Gittim markete, lezzetini bildiğim ve sevdiğim, Uludağ’ın en bilindik su markalarının birisi olan Erikli’den satın aldım. Eve geçtim, Tirebolu 42 ile porselen çaydanlıkta, Erikli su ile çayı demledim.

Çayın demlendiğine karar verdikten sonra, çayı bardağa koymak için mutfağa girdiğimde artık aşina olduğum o metalik kokuyu havadan alınca beklentilerim suya düştü. Biraz ümitsiz bir şekilde, Erikli su kullanarak porselen çaydanlıkta demlediğim Tirebolu 42 çayı bir çay bardağına koydum, bir yudum aldım ve beklenen oldu. Yine o tat, gene o tat…

Birkaç gün içinde eve döneceğimiz için, biraz da hayal kırıklığı ile, denemelerden vazgeçtim. Zira evimde alıştığım çaydanlık, alıştığım filtre su, serin bir evde beni bekleyen bir çay bekliyordu. Evime, daha önceden aynı bileşenleri kullanarak keyif alacağım çaylar yaptığım Ankara’ya geri dönecektim.

Yolculuk bitip Ankara’ya geldiğimizde, eve girer girmez, üzerimdeki kıyafetleri bile değiştirmeden -daha önceki hayalkırıklıklarını üzerimde taşıyarak- tadına alışkın olduğumuz filtre su, çay ve cam çaydanlık ile çay demledim. Çay demlenince mutfağa girdim. En sevdiğim cam kupalardan birine kırmızı çaydan koydum. Çaydan bir yudum aldım ve nihai noktayı koymuş oldum. Sorun çay, su, ya da çaydanlık gibi çayı oluşturan bileşenlerde değildi, çay keyfinin esas bileşenindeydi, yani bendeydi…

Nasıl Olurdu Bu?

Keyifle yaptığım bir yeme içme etkinliğinin bu şekilde keyfinin tamamen ortadan kalkması, oldukça can sıkıcıydı elbette. Zira herşeyin geçip bittiğini düşünürken, keyifle içtiğim bir içecek, kendisini içemeyeceğim bir şekilde değişmişti. Daha doğrusu ben değişmiştim.

Daha öncesinde, sosyal mecralarda “Issız bir adaya düşecek olsanız, yanınıza çayı mı alırdınız? Yoksa kahveyi mi?” diye soran ve bu soruya net bir yanıt veremeyecek kadar bu iki içeceği de seven birisiydim. Bu minvalde Mide Mühendisi Instagram hesabında, defalarca #ÇayseverOlmamızKahveseverOlmamızaEngelDeğildir ya da #KahveseverOlmamızÇayseverOlmamızaEngelDeğildir diyerek paylaşımlar yapmış, her ikisinden de keyif alan ve alınabileceğini iddia eden birisiydim. Ancak bir tarafın lehine bozulamayan bu denklem, değişkenlerden birisini aleyhine değişmiş ve o lezzetin keyfini alamayacak bir yeni bir ben ortaya çıkmıştı.

İster istemez bu durum çaydan uzaklaşmama ve kahveye daha çok yönelmeme sebep oldu. Tabii bir de bu konu üzerinde kafa yormama…

Lezzetleri Nasıl Algılıyoruz?

Yaşadığım bu tecrübe, yani tüm bileşenler aynı iken tat algımın değişmesi, bana Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin, Gastronomi Bilimi programını alırken öğrendiğim bilgileri hatırlatmıştı.

İnsanoğlunun algıladığı tat konusunda, dil üzerindeki algılayıcıların taşıdığı önem kadar, hatta ondan daha fazla olarak koku hissinin etkili olduğunu biliyordum. Nefes alırken havanın burundan geçtiği nazal boşluğun en tepesinde bulunan koku almaçları (İngilizce olfactory sensors) ve koku soğancığı (olfactory bulb) denen koku alma bölgesinin ve sinir hücrelerinin önemini de…

Koku Alma Süreci

Koronavirüs hastalığını ağır olarak değil de, çoğunlukla hafif geçiren kişilerde, koku algılaması konusunda büyük bir öneme sahip olan bu bölgedeki sinir hücreleri harap oluyordu. Bu nedenle de, koku alma ilgi görevli bu bölgedeki “işlev” ortadan kalktığında da, koku alma yeteneği köreliyor, tat alma yeteneği ise sakatlanıyordu.

İstememekle birlikte, bendeniz de bu durumu yaşamıştım. Yaşamıştım yaşamasına da, bu bölgedeki sinir hücrelerim onarıldıktan ve lezzetleri tadını almaya başladıktan sonra, neden belirli bir tada dair algım değişmişti? Neden başka lezzetlere dair böyle bir “yorum farkı” ortaya çıkmamıştı? Neden başkalarında böyle bir durum gerçekleşmemişken, benim çaya dair algım farklılaşmıştı?

Bu sorular üzerine eğilmeye başlayınca sorular daha da değişti ve farklı bir birçok soru işareti belirdi.

Eğer her birimizin koku alma bölgesindeki yapısal durumları ve yetkinliği farklı olabiliyor ise, yediğimiz aynı şeyleri tam olarak aynı şekilde algılamıyor olabilir miyiz?

Örneğin bir dilim baklava yediğimizde, baklavanın lezzeti olarak her birimizde farklı algı oluşturuyor olabilir mi? Beyinlerimiz hayatımız boyunca yaşadığımız farklı tecrübelerden sonra farklı yapılara ulaşmış ve nihayetinde her birimiz farklı “beyinlere” sahip iken, aynı kiyasal yapıya sahip lezzetleri aynı şekilde algılamamız mümkün olabilir mi?

İşler İyice Sarpa Sarmadan…

Sorular tabii çoğaltılabilir ve konu daha da derinleştirilebilir. Ancak şurası bir gerçek ki, farklı yaşam tecrübeleri sonucunda farklı sinirsel bağlantılar geliştiren beyinlere sahip olan bireyleriz ve bu nedenle de hepimiz birbirimizden farklıyız. Hal böyleyken sinirbilimsel ve kimyasal olarak birebir aynı lezzetleri aynı şekilde algılayıp algılayamadığımızı kesin olarak bilmek mümkün değil. Lezzetlere dair yorum yaparken kullandığımız tanımlamalar, insanoğlu olarak “icat ettiğimiz” kavramlardan ibaret ve o kavramların her birimizin beyinlerinde oluşturduğu sınırlar da birebir aynı değil. 

Bunun yanı sıra, lezzetlerin tazelik ve besleyicilik gibi nesnel özellikleri dışında, öznel bir boyutu bulunmaktadır. Bir lezzetin tadını alırken gerçekleştirdiğimiz algıyı, geçmiş tecrübelerimizden hareketle gerçekleştirmekteyiz. Bu durum da da öznel “değerlendirmeler” gerçekleştirmek kaçınılmaz oluyor. Bu öznel temeli göz önüne aldığımızda, lezzetleri birebir aynı şekilde algılamız pek mümkün de gözükmüyor…

Bu sözler ikna etmedi mi? O zaman, bu konuyu değerlendirmeniz için bir soru ile fikir kıvılcımlarınızı ateşleyelim:

Bir kişi kovid öncesinde farklı bir lezzet algısına sahipken, birkaç hafta sonra aynı lezzeti farklı bir şekilde algılayabilmektedir, tıpkı benim gibi.

Peki o zaman, aynı kişi lezzetleri farklı şekilde algılayabilirken, tüm özellikleri farklı iki farklı insan nasıl tam tamına aynı şekilde algılayabilir ki?

Yazı Notları
İlk Yayın Tarihi, 03/02/2022
Boosted Uygulaması Ölçümüne Göre,
Çalışılan Gün, 4 gün
Çalışma Süresi, 2 saat 35 dakika

13 Yorum

  1. Vaayy. Çayın tadını eskisi gibi alamadığını söylediğinde bu kadar deneme yaptığını düşünmemiştim. Umarım en yakın zamanda bu güzel tadı eskisi gibi alırsın. 😉

    1. Sistematik çalışan birisi olarak, her türlü senaryoyu çalıştım. 🙂
      Bundan sonrasına dair ise söyleyecek pek bir şey yok. Tekrar çaydan keyif alacak mıyım, almayacak mıyım bunu zaman gösterecek…

  2. Emeğinize sağlık.
    Koku ve tat almanın farkındalığını, güzelliğini ve bize verdiği hazzı hatırlattı resmen bize bu covid.
    Sizlere de çok geçmiş olsun.

    1. Gerçekten de öyle… Hayatta sahip olduğumuz ancak kıymetini bilmediğimiz birçok değerimiz var. Koku ve lezzet almak ise oldukça önemli bir şey…

  3. Ben de test yaptırmadan önce koku alamadığını düşünerek sarımsak, çürümüş soğan, kolonya ne bulursam denemiştim. Hiçbirinden pozitif sonuç alamayınca testten pozitif sonuç aldım

  4. Bende kokunun gittiğini kahve ve kolonya kokusunu alamayınca anlamıştım. Acaba hadi tekrar geri gelmezse ne yaparım diye düşünmüştüm.. Şükür tad da herhangi bir kayıp olmadı.. Baklava yiyince bende aşırı keyif oluyor..😊

    1. Baklavanın yağ kokusunu, fıstığın tadını alamamak nasıl olurdu? Gayet keyifsiz olurdu, değil mi?

  5. Yaklaşık 1 hafta önce covid testim pozitif sonuç verdi. Şükür ki bende koku veya tat kaybı olmadı, ya da fark edeceğim seviyede olmadı diyelim. Ama insanların yemek yeme hazzını belirleyen en önemli etmenlerden birinin koku olduğu konusunda sizinle hemfikirim. Pek çok yiyeceği yemek veya yememek konusunda kararlarımızı ya görüntüye bakarak ya da kokusunu algılayarak veriyoruz. İnsanoğlu olarak kesinlikle çok güçlü bir koku hafızasına sahibiz, koku hafızamız olmasaydı nasıl canlılar olurduk bilemiyorum. Yazınıza dönersek keyifle okunan bir yazı olmuş, teşekkürler.

  6. Merhaba. Elinize sağlık. Aynı sorunla baş ediyorum, çayın tadını alamıyorum yaklaşık 7 aydır. Sizin son durumunuz nedir merak ettim. Herhangi bir değişiklik var mı? Nasıl bir tedavi yöntemi olabilir bu işin? KBB’ye gittim, ilaçları kullanıyorum. Sizin bir öneriniz var mı? Teşekkürler şimdiden.

    1. Merhabalar. Geçmiş olsun öncelikle. Benim geçtiğim süreçte önce tat alma duyum toparladı ve o metalik tat kayboldu. Ancak oldukça uzun bir süre tat alma yeteneğim eski haline gelmedi. Bu süreçte ben çinko kullanımını arttırdım ve yiyeceklerin tadını ve kokularını almak için kör (gözümü kapatarak) çalışmalar yaptım. Hala eski halime eriştiğim düşüncesinde değilim, ne yazık ki. Mevcut durumum bu şekilde…

  7. Enrahcim şimdi durum nedir? Bende galiba yaşa, alerjik sinüs, polip vs. bağlı olarak koku ve tat kaybı var. Sen şimdi durum nedir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir