Geçmişte, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu döneminde sadece Ramazan ayına özel lezzetler ve Ramazan ayında uygulanan gelenekler bulunmaktaydı. Bugün bu kültürel değerlerimizden güllaç gibi, Ramazan pidesi gibi sürdürülmekte olanlar olduğu gibi, baklava alayı gibi devam etmeyenleri de mevcuttur. Tüm bu geleneklerin arasında en ilginç olanlarından birisi de -çoğunlukla da kaybolmaya yüz tutmuş olan- diş kirası geleneğidir. Adı gibi kendisi de dikkat çekici olan diş kirası nedir buyrun bir bakalım.

Ramazanlarda İftarda Misafir Ağırlama Geleneği
Her ne kadar bugün görece bireyselleşmiş ve Ramazan ayında iftara dost ve tanıdıklarımızı davet ediyor olsak da, bu durum geçmişte daha farklı idi. Ramazan aylarında evlerin, özellikle yüksek gelirli kişilerinin konaklarının kapıları iftar zamanı açık olur, isteyenler açık kapılardan eve girerek kurulan sofralara oturur ve her misafire sorgusuz sualsiz yemek verilirdi. Bu çerçevede özellikle geliri düşük kişilerin iftarları, görece zengin kişilerce verilmiş olurdu.
Ramazan ayında zengin kişilerin konaklarında kapıdan içeri giren herkese verilen iftar geleneğini Refik Halid Karay keyifli bir şekilde anlatır:1
“On iki ayın sultanı unvanıyla anılan ramazan, her şeyden evvel, boğaz ve mide ile alâkadardı; bu ayda, israf denilebilecek bir bolluk hüküm sürer, İstanbul, en nefis yemeklerin her ‘Merhaba’ diyene sunulduğu muazzam bir imarethaneye dönerdi. Büyük konakların iftar sofrasında yer almak için tanıdık olmaya lüzum yoktu ki. Gözüne kestirdiğine girerdin. Kimse kim olduğunuzu, nerede, ne müsabetle tanışıldığınızı, isminizi ve işinizi sormazdı. Sadece kapıda duran ağa, kılığınıza, kıyafetinize bakarak, size yer gösterirdi: Ya büyük sofrada, ya orta sofrada, yahut alt katta, kahve ocağı sofrasında. Otur masanın bir kenarına; istersen ne konuş, ne dinle; yaranmaya çalışma; sekiz on türlü yemekten, tıka basa karnını doyur; kahveni iç; usulcacı sıvış, git. Kimse farkında olmaz, onlar daha işi acayip bulmazdı. Otuz gün ramazanı böylece, yabancı konaklarda iftar etmek suretiyle lordlar gibi yiyip içerek geçiren binlerce adam vardı!”

Hacivat – Aman Karagözüm, bu ne hal? Böyle yine izci kıyafetinde?
Karagöz – Rica ederim lafa tutma! Görmüyor musun? İşte gayet mühim bir ramazan zahiresi izi keşfettim, takib ediyorum, bakalım hangi konağa girecek. Benim gibi ihtiyar bir izci başka neyi izler?2
Bu iftar verme geleneği oldukça yaygın ve köklü olduğu için, Ramazan ayında ortaya çıkması muhtemel masrafların karşılanması için -gerekmesi halinde- evlerde bulunan halı, gümüş eşyalar, değerli el yazmaları, her türlü sanat eseri gibi değerli ürünler Ramazan ayı öncesinde özellikle ikinci el ürün alan ve satan yerlerde paraya çevrilirdi. Bu tür gelir temin etme durumunun yaygınlığı nedeniyle, ikinci el eşya satanların ellerindeki mal çeşitliliği Ramazan öncesinde artardı.
Halkın daha görece zengin olan paşaları “Dün akşam bizde kırk sofra kurulmuş, artık buna dayanılmaz” gibi sözlerle bu durumdan şikayet ederken, bir yandan da kendilerine gösterilen itibarın ölçüsü olarak değerlendirildiği için ağırladıkları misafirin çok olmasından da mutlu olurlardı.3
Peki Bu Diş Kirası Nedir?
1017 – 1070 yıllarında Türkistan coğrafyasında yaşamıs ve Kutadgu Bilig adlı meşhur bir eser vermiş olan Yusuf Has Hacip, eserinde “Hediye ver; gücün yeterse, ipekli kumaş ver; mümkün ise, diş kirası ver ki, gelenlerin ağzı kapansın.” diyerek diş kirasının kökeninin çok daha eskilere dayandığını bizlere göstermektedir.4
Kökeni oldukça eskilere dayanan, tanıdık olsun olmasın “tanrı misafiri” olan herkese iftar verilmesi geleneği yüzyıllar boyunca sürdürülmüştür. Bu gelenek kapsamında, durumu iyi olan ev sahiplerinin evlerine gelerek iftar yapan, açtığı orucu ile ev sahibinin sevap kazanmasını sağlayan misafirlere, sevaba vesile olurken “dişleri eskidiği” için iftar sonrasında keseler içinde ya para ya da bir hediye verilirdi. Bu verilen hediyeye de diş kirası denirdi.

Diş kirası bu anlamda, çanak yağmasının da kökeni olduğu düşünülen ve Türkistan’da soylu Oğuz beylerinin verdiği büyük ziyafetlerde -eşleri ve çocukları dışında- çadırlarını, tüm eşyalarını gönüllü olarak yağmalattırdıkları “kenç liyü”5 uygulamasının ev sahibi tarafından teslim edilen daha kibar bir haline benzemektedir.
Diş Kirasının Dünü
Oldukça ince bir düşüncenin ürünü olan diş kirası, Ramazan ayının bolluk ayı olarak değerlendirildiği için misafirlere sunulan çeşit çeşit yemekler ile önemli bir gider kapısıydı. Diş kirası ayrıca giderek, ev sahiplerinin verdiği diş kirasının değeri, iftar sahibinin sosyal durumuna, zenginliğine ve gönlü bolluğuna ilişkin bir önem de kazanmıştır. Bu çerçevede zengin kişilerin verdiği diş kiralarının maddi değerinin yüksek olduğu, diş kirasını alanlar açısından da oldukça dikkat çekici maddi bir değer taşıdığı olmuştur. Bu duruma örnek olarak Sultan Abdülmecid döneminde 1839 – 1840 yıllarında sadrazamlık yapan Koca Hüsrev Paşa’nın iftarına katılan bir memuruna verdiği gümüş ve altından yapılmış Türk kahvesi fincanı zarfı verilmektedir. Rivayete göre Sadrazam Koca Hüsrev Paşa’nın vermiş olduğu bu diş kirası ile memur o dönemde Fatih semtinde tek katlı bir satın almıştır.

Hacivat – Kalk Karagöz kalk, sahur vakti. Akşamdan kalma pilavı getirdim, yiyelim.
Karagöz – (uykusu arasında) Bırak Hacivat. Tatlı tatlı rüya görüyordum. A’l’a yemeklerle iftar ettim.
Diş kirası alacağım zaman beni uyandırıyorsun.6
Bu rivayetten anlaşılacağı üzere, diş kirası alan misafirler çoğunlukla aldıkları hediyeleri satarak nakde çevirmiştir. Bu gelenek de, ülkedeki gelirin el değiştirmesine ve bir anlamda gelir dağılımını dengelemiş olsa da, zamanla ev sahipleri açısından zorlayıcı ve abartı bir hal almıştır. Öyle ki, hünkar beğendinin ilginç bir hikaye ile mutfağımıza katılmasına vesile olan Sultan Abdülaziz’e, iftarına gittiği Sadrazam Yusuf Kamil Paşa tarafından kendisine ait tüm mülkler altın tepside sunulmuş, diş kirası Sultan Abdülaziz tarafından kabul edilmiş ve tekrar Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’ya geri verildiği rivayet edilmektedir.

Diş kirasına dair bir başka kayıt, Sultan Reşad’ın 1909 yılında verdiği iftardır. Bu iftarda onbaşıdan generale kadar 779 kişinin katılmış olduğu bu iftarda diş kirası verilmiştir. Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde 147 numaralı dosya, 43 numaralı gömlekte yer alan bilgilere göre o iftarda;
- General 3.000,
- Albay 3.600,
- Kaymakam 6.000,
- Binbaşı 42.300,
- Kolağası ve alay katipleri 7.150,
- Tabur katibi 1.400,
- Yüzbaşı 8.700,
- Üsteğmen 10.750,
- Teğmen 6.600,
- Çavuş ve bölük emirleri 9.600,
- Onbaşı ve neferat 10.275,
olmak üzere kuruş diş kirası verişmiş ve toplam verilecek diş kirası 109.375 kuruşu bulmuştur.
Diş Kirasının Bugünü…
Günümüzün şartları biraz değiştiği, belki de diş kirası geleneğinde seviyenin iyiden iyiye arşa çıkarılması nedeniyle, diş kirası geleneği kaybolmuştur. Halbuki, kökeni binlerce yıl öncesine dayanak ve oldukça ince bir davranış olan bu diş kirası geleneğinin, makul seviyelerde, günümüzde de yaşatılmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.
Bu anlamda böyle güzel geleneklerin sürdürülebilmesi adına, bireysel olarak bizlere düşen bir görev söz konusudur. Zira bir kültürün devam etmesi, o kültürü devam ettiren bireyler olduğu sürece mümkündür.
Bu çerçevede Ramazan aylarında ağırladığımız misafirlerimize diş kirası olarak küçük hediyeler verebilir, bu kültürel değerin bizden sonraki nesil olan çocuklarımıza diş kirası nedir aktarmak adına, TRT Çocuk’un en sevilen çizgi filmlerinden birisi olan Rafadan Tayfa’nın şu kısa bölümü izlettirilebilir:
Yazı Notları
İlk Yayın Tarihi, 29/04/2021
Boosted Uygulaması Ölçümüne Göre,
Çalışılan Gün, 4 gün
Çalışma Süresi, 3 saat 35 dakika
İlk kez duyduğum bir kavram oldu diş kirası. İftara katılan kimseler için süpermiş hakikaten, hem karınlarını doyurmak hem de üstüne maddi bir kazanç sağlamak 🙂 Bu keyifli ve bilgilendirici yazı için teşekkürler Mide Mühendisi.
Teşekkürler. 🙂
Emrah harika bir yazı olmuş yine. Ben diş kirasını duymuştum daha önceden ama bu kadar detaylı bilgim yoktu. Rafadan Tayfa’da geçenlerde bu bölümü izledik bu arada. Eskilerin bir bir yok olmaması için elimizden geleni yapıp çocuklarımıza öğretmek çok önemli.
Evet bu tür güzel geleneklerin devam ettirilmesi kıymetlidir.
Rafadan Tayfa da bu tür bir görevi çok güzel yerine getiriyor. Tebrik etmek gerekli yapımcılarını…