Okuma Süresi : 9 dakika

İlginç günler yaşıyoruz. Hatta tecrübe etmekte olduğumuz dönem öyle ilginç öyle sıra dışı ki, tüm bu yaşananları rüyamızda görsek, sabah uyandığımızda kuvvetle muhtemel “Yok artık! Ne rüyaydı!” derdik. Ancak her ne kadar yaşadıklarımız gerçeküstü gibi gelse de, herşey yalın ve açık bir şekilde karşımızda. Tecrübe etmekte olduğumuz bu salgın, kaçınılmaz olarak hayatlarımızın doğal akışını da değiştirdi. Elbette ki hayatlarımızda böyle bir değişikliklere bağlı olarak, davranışlarımız ve tercihlerimiz farklılaştı, hayatın bazı alanları güçlenip bazıları da ciddi seviyede olumsuz olarak etkilendi. İnsanlık tarihinin seyrini değiştiren böyle önemli bir süreçte gözlemlerde bulunmak, salgın ve düşündürdükleri üzerine eğilmek kaçınılmaz…

Yemek Sektörü Önemli Bir Buhran Yaşadı, Yaşıyor

Salgın öncesinde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle zaten daralmış olan yemek sektörü belirli bir süre için tamamen durdu. Bu süreci göstermesi açısından Yandex Navigasyon’un 29 Şubat – 1 Nisan arasındaki restoran ve lokantaların arama yoğunluğunun %89 oranında düştüğünü açıklaması da, dikkat çekici oldu.

Geldiğimiz noktada ise yeniden normalleşme, daha doğrusu yeni normalleşme süreci ile birlikte tekrar açılan sektör ayağa kalkmaya çalışıyor. Bununla birlikte, insanların alışkanlıklarındaki değişikliklere bağlı olarak, sektör uzun bir süre kendisini toparlama uğraşında olacak gibi gözüküyor. Ancak bu süreçte birçok işletmenin kapanması da olası.

Sayısal Menüler Ortaya Çıktı

Salgın sonrasında işletmelerin hijyen konusunda attığı adımlar arasında, sayısal menüler en dikkat çekici olanıydı. İnsanların kesişim noktaları arasında, mikrobiyolojik olarak en kirli yerlerden birisi olan menüler, basılı ve fiziksel bir halden sayısal bir yapıya dönüştü. İşletmelerde masalarda bulunan bir kartta yer alan QR kodu, akıllı telefonlar ile okutarak işletmenin güncel menüsüne yabancı nesnelere dokunmadan ulaşmak mümkün hale geldi. Bu yöntem menünün -bazı işletmelerin yaptığı gibi müşteriye menüyü, akıllı bir cihaz üzerinde sunulması dahil- müşteriye sunulmasındaki en makul yöntemdi ve salgın çıkmasa da değişmesi gereken noktalardan birisiydi.

Müşteri Sadakati Önemini Tekrar Hatırlattı

Daha önce de oldukça büyük bir öneme sahip olan müşteri sadakatinin, işletmeler için ne kadar kritik olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Akıllı işletmelerin uzun bir sürede, incelikli adımlar ile oluşturduğu etkili iletişim, sıcak ve samimi ilişki, güven ve nihayetinde tüm bunların oluşturduğu müşteri sadakati, bu zorlu süreçte işletmelerin müşterileri yeniden kendilerine çekmede oldukça etkili oldu. Bu manada, işler yolunda iken bu alanda istikrarlı bir şekilde gayret gösteren işletmeler, ekonomik kriz ve salgın gibi olağanüstü dönemlerde bu çabaların sonucunu aldı.

Evde Yemek Yapmayı Hatırladık

Salgın ile mücadele kapsamında alınan önlemler nedeniyle, hazır yemek sektörünün faaliyetinin -evlere servis dışında- durması, evde yemek yapmayı herkes için temel beslenme seçeneği haline getirdi. Bu kısıt dışında, sürekli evde bulunuyor olmanın bünyelerde oluşturduğu sıkıntıyı gidermek adına gerçekleştirilen etkinliklerden birisi de yemek yapmak oldu. Sürecin getirdiği noktada, yemek yapmayan hatta yemek yapmak ile hiç ilgisi bulunmayan kişiler bile, evde yemek yapmaya başladı. 

Bu neden oldu ve niye kendimizi yemeğe verdik, aslında bunu anlamak çok da zor değil. Değişen Beynim kitabının ve birçok başka kitabın yazarı sinirbilimci Prof. Dr. Sinan Canan’ın deyimi ile beyinlerimiz birer hayatta kalma donanımıdır. Biz de -bu süreçte hemen her an hissettiğimiz- “hastalanmamalıyım” fikri ve içgüdüsü ile, hayatta kalma olasılığımızı yükseltmek adına iyi beslenmeye yani yemek yemeye yöneldik.

Belki de biraz da, salgın öncesi hayatlarımızda yaptığımız ve bizleri mutlu eden şeyleri yapamadığımız için, kendimizi mutlu hissetmek ve beynimizde dopamin salgılatmak adına yiyecek yemekte aradık. 

Kuçisabişi’ye Tutulduk

Belki de bu dopaminsizlik nedeniyle, bu süreçte Kuçisabişi’ye tutulduk. Siz kendinize “o da neyin nesi?” demeden açıklayayım: kuçisabişi1 Japonların kullandığı, aç olmasanız dahi, bir şeyler yeme durumunu anlatan ve birebir çevrildiğinde “ağız yalnızlığı” olarak denebilecek  bir kavram. Bizler de bu süreçte evde zaman geçirdikçe, “ağzımızın yalnızlığını” daha çok fark eder ve sık sık bir şeyler yiyip ya da atıştırır olduk. 

Bu kuçisabişi durumunun, biyolojik bir zemini de mevcut. Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı’nın araştırmasına göre, rutin yaşamamızdaki ani değişiklikler vücudumuzda kronik stres oluşturuyor, kandaki adrenalin ve kortizol hormonu seviyesi yükseliyor ve bu durum da insanların çoğunda daha fazla yemek yemeye neden oluyor. Tam da bu süreçte olduğu gibi…

Kendimizi Mutlu Edecek Şeker ya da Karbonhidratlı İçerikli Yiyeceklere Düştük

Sosyal medyadan da görülebileceği üzere evde kaldığımız dönemde ekmekler, bazlamalar, pizzalar, foccacccialar, tatlılar, helvalar, sufleler havada uçuştu.  Bu süreçte herkes ekmek ya da bazlama  yapmazsa hayatı bir tehlikeye girecekmiş hissiyatına girdi. Ekşi mayaya başlayanlar, ekmek katlayanlar, ekmekleri çıtırdatarak kesip için gösterenler ile bazlama yapan ve bazlamaları balon gibi şişirenler bir anda her yeri sardı. Marketlerde bırakın yaş mayaları, kuru toz maya bulmak bile zorlaştı.

Kimbilir, belki de salgının yarattığı tehdidin hayatta kalma tedirginliği ile , karbonhidrattan çok da uzaklaşamayarak, ekmek yapımından pizza yapımına girenler de  oldu. 

Tabii yaşanan gergin günlerin etkisini biraz azaltmak adına olsa gerek, çeşit çeşit tatlılar yapımında da gözle görülür bir artış yaşandı.

E Kuçisabişi Bir Yandan, Karbonhidratlar Bir Yandan, Sonuç Az Çok Belli…

Belirli bir alanda -anladığınız üzere o alan ev oluyor- az hareket edince ve hem daha çok hem de kalori değeri yüksek yiyeceklerden yiyince istikamet belli… Daha önce geçirdiğim ve geniş kapsamlı kilo verme harekatım ile tecrübe ettiğim üzere kilo almayı önlemenin en etkili yolu yememek, ikincil olarak da hareket etmek. Tabii bunun tersi yapıldığında da kilo almak kaçınılmaz. Salgın sürecinde de geçen günler bu şekilde geçince, olanlar da oldu… 🙂

Gıda Tedarik Zincirleri Ne Kadar Kırılganmış…

Bu salgının göstediği ilginç noktalardan birisi de, bize sarsılmaz gözüken küresel ticaret ilişkilerinin kısa sürede durabileceği görüldü. Dahası hayatta kalmamız için muhtaç olduğumuz, üreticiden tüketiciye kadar uzanan gıda tedarik zincirlerinin ne kadar da kırılgan olduğunu anladık. Bu anlamda sorunsuz ve sıkıntısız işleyen çarkların bir anda dönmeyi durdurabileceği ve özellikle şehirli nüfusun kolayca zor durumda kalabileceğini gördük. Bu yaşananlardan ders çıkarma kaygısı ile bakan gözler için alınacak çok tecrübe mevcut.

Yaşananlardan Çıkartılması Gereken Sonuç

Sıra geldi yaşananlar ve tüm bu gözlemlerden hareketle çıkarılacak derslere…

Tüm bu süreç hayatlarımıza ilişkin bir çok yaklaşımımızı sorgulamamıza ve değerlendirmemize vesile oldu. Temizliğin ne kadar önemli olduğunu idrak etmenin dışında, belirtilebilecek en önemli hususlar,

  • Güçlü bünyelere ve bağışıklık sistemine sahip olmanın hayati bir özellik olduğu,
  • Probiyotik ve prebiyotik beslenmenin sağlık açısından olmazsa olmaz olduğunu,
  • Bireylerin sosyal olarak hayatlarında yaptıklarının, psikolojik olarak onları tatmin etmelerinin ne kadar önemli olduğu,
  • Bu tür bir psikolojik tatmine sahip olmak için, kişilerin ilgi alanları üzerinde hobi ve uğraşlara sahip olmasının gerektiği,
  • Stres yönetiminin ve bu konuda bir farkındalık sahibi olmanın, insan psikolojisi ve buna bağlı olarak hayat kalitesi üzerinde önemli bir etkisi bulunduğunu,
  • Sürdürebilir yaşam becerilerine sahip olmanın büyük önem taşıdığını,

gibi hususları gördük.

Peki Ne Yapmalı?

Yaşananlar üzerine düşünülünce, herkesin kendi adına yapabileceği şeyler bulunduğunu düşünüyorum. Bunları sıralarsak:

1. Ekmek yapabilmeyi öğrenmek çok da gereksiz değil. Bu yetiye sahip olmak doğru olacaktır ancak tercih doyuruculuğu yüksek, ekşi mayalı ve çok miktarda yedirtmeyecek ekmeklerden olmalı.

2. Birçok yararı olduğu birçok bilimsel araştırmalar ile kanıtlanmış probiyotik ve prebiyotik ürünler tüketmeli. Kefir, yoğurt, sauerkraut ya da geleneksel lahana turşusu, kombu çayı, doğal sirke tüketilmeli. 

3. Bu tür tüketimi yararlı gıdaların birçoğu evde hazırlanabilir özelliğe sahip. Daha yararlı olduğu da göz önüne alındığında, bu tür gıdaları evde kendimiz hazırlamalıyız.

3. Günümüz şartlarında kolay olmasa da, bu şartları zorlayıp, mümkünse küçük küçük tarımsal üretim yapması doğru olacaktır.

4. Tüm bunların dışında da doğayı çok daha iyi tanımak elzem! Elbette ki, gün gelir, dünya Mad Max filmindeki gibi bir dünyaya döner ya da The Walking Dead dizisindeki gibi bir ortam içinde kalırız demiyorum. Ancak doğanın bizlere sunduklarını değerlendirmeyi bilmek ve doğadan sürdürebilir bir şekilde faydalanabilmek koşullar ne olursa olsun oldukça önemli bir meziyettir.

Bu ve bunun gibi gerekli adımları atarak, sistem ile bütünleşik ancak gerektiğinde de yalıtılmış bir ada gibi yaşayabilecek bir seviyeye ulaşmak hedef olmalı. Bu hedefe ulaşmak hiç de kolay olmasa da, o istikamette atılacak her adım, yerinde ve akıllıca olacaktır.

Zira gelinen küreselleşme seviyesi ve tüketim alışkanlıkları göz önüne alındığında, Covid-19 gibi salgınların ileride daha sık yaşanacağını düşünmek çok daha yanlış gözükmemektedir.

Ek Bölüm: Biz Ne Yaptık?

Peki tüm bu süreçte Mide Mühendisi ve SosyalAnneBaba ailesi olarak ne yaptık? Öncelikle hem sizler hem de kendi adıma araştırıp, evde nitelikli bir şekilde nasıl zaman geçirilir sizlerle paylaştım, kişisel kararlarım ile salgın ve düşündürdükleri üzerine kafa yordum ve zamanı değerlendirecek çeşitli çalışmalarda bulundum.

Bunun dışında bizim mutfak #MideMühendisiRestaurant’ta2 daha çok vakit geçirdim. Bu süreçte mutfak ile haşır neşir olma seviyemiz iyice artınca da, blogun Nasıl Yapılır bölümüne ağırlık vererek sizlerle,

paylaştım. 

Bunun dışında daha önce, Netflix’in gastronomi alanındaki yapımları olan,

  • Musa Dağdeviren özel bölümü de bulunan Chef’s Table’ı,
  • Michael Pollan’ın Cooked belgeselini,
  • Meşhur şef Samin Nosrat’ın Tuz Yağ Asit Isı adlı yapımını,
  • Momofuku restoranlarının sahibi olan ünlü Kore asıllı ABD’li şefi David Chang’ın merkezinde bulunduğu Ugly Delicious adlı yapımı,
  • Herkes Raymond’ı Sever 3 adlı yapımın yaratıcısı Phil Rosenthal’ın dünyayı gezdiği ve yediği Birisi Phil’i Doyursun4 adlı yapımı,

ve En Lezzetli Neflix Yapımları‘ndan daha birçoğu ilk kez ya da tekrar izleme fırsatım oldu.

Belki de en önemlisi, ara ara ilgilendiğim, sürdürebilir yaşam becerileri üzerine daha fazla kafa yorup, araştırma ve incelemelerde bulundum.

Bizim evde kalma sürecimiz böyle geçti…

Peki Siz?

Salgın ve düşündürdükleri üzerine gözlemlerim, deneyimlerim ve çıkarımlarım bu şekilde. Peki sizin gözlemleriniz, düşünceleriniz ve çıkarımlarınız neler? Sizlerin görüşlerini de duymak isterim.

Yazı Notları
İlk Yayın Tarihi, 02/07/2020
Son Güncelleme Tarihi, 27/07/2020
Boosted Uygulaması Ölçümüne Göre,
Çalışılan Gün, 5 gün
Çalışma Süresi, 7 saat 12 dakika

10 Yorum

  1. Evdeki süreçte yaşadığımız sendromun isminin “kuçisabişi” olduğunu öğrenmiş olduk. Emeğine sağlık, yine güzel bir yazı olmuş..

    1. Japonların böyle ilginç durumlara dair ilginç tespitleri vardır hep. 🙂
      Teşekkürler…

  2. Emrah’cım eline sağlık yine güzel bilgilerle donandık canım. Biz de ölmemek için bol bol yedik. Şimdi de yediğimiz kiloları vermek için uğraşıyoruz maalesef. Sevgiler.

  3. Öncelikle çok güzel bir yazı olmuş abicim emeğine ve fikirlerine sağlık. Yazdığın çoğu şey hakkında aynı fikirdeyiz. Yeni kavramlar girdi hayatımıza şimdi de yeni normalleşme dönemindeyiz. Bu süreçte kendi adıma söyleyecek olursam evde kendi yapamadığımı düşündüğüm yemekleri daha çok deneme fırsatım oldu. Hatta bazıları dışarıda yediğimden beni daha çok mutlu etti çünkü içinde hangi malzemeler olduğunu bilmek ve istediğim şekilde yapmak beni rahatlattı. Ama dışarıdaki birebir aynı tatları yakalamak mümkün olmadı. Kendi yapabilmenin mutluluğu ama bambaşka oldu. Bir insanın kendine bakabilmesi ki ‘sağlıklı şekilde olursa çok daha iyi’ kadar güzel bir şey yok. Kendine bakabilmesi derken uzun bir süre belkide her şeyin hazırını alma yeme konusunda rahata alışmıştık şimdi kendimiz üretmeye çalışıyoruz. yemek yemenin bence karın doyurmak değil beslenmek olduğunu anladı belkide birçoğumuz. Tabi birçoğumuz da zaman zaman kuçisabişi sendromunu yaşamışız onu yeni öğrendim. 🙂 Herkesin kendine ait küçükte olsa bir bahçesinin olması hem nefes almak bende üretmek açısından sanırım gittikçe önem kazanacak. Bu sürede bir kısım insan kendisiyle zaman geçirmenin ve kendine emek harcamanın önemini anlamıştır diye düşünüyorum. Bu konuda söylenecek çok fikir var . Birçok alanda hayatımıza farklı bir boyut geldi. Bunun sadece Covid19 ile kalmayacağını düşünmek beni korkutuyor umarım sağlıkla ve huzurla geçiririz .🙏🏼

    1. Ayrıntılı yorumun için çok teşekkürler Deniz. Bir sosyologun görüşünü almaktan çok mutlu oldum. 🙂 Bu olay bir insanlık tarihindeki kırılma noktası olacak belli ki.
      Bakalım daha nerelere evrileceğiz…

  4. Emeğine sağlık Emrah, güzel yazı olmuş.
    Ureshi sevinmek, sevinç içinde olmak demek.
    Acaba Japonlar yemek yiyince kuchiureshi kavramını da kullanıyor mu? Merak ettim.

    1. Katkı için teşekkürler. Ben de şimdi merak ettim. Muhtemelen vardır ama bir araştırmak lazım. Bunu da bir araştırayım. 🙂

  5. Şaka gibi zamanlardan geçiyoruz ama hemen de uyum sağladık değil mi? 🙂 Sanki o bize başlangıçta çok büyük gelen değişiklikler o kadar da çok büyük değilmiş gibi… Kalemine sağlık güzel yazı olmuş.

    1. Evet şu an öyle geliyor. Bunun nedeni de insanoğlunun yüksek uyum kapasitesi. Değişen şartlara uyum gücümüz oldukça yüksek, bunun için -Antartika dahil- dünyadaki tüm kıtalar üzerinde varlığımızı sürdürüyoruz. Ancak bu güçlü yanımız olduğu kadar, yumuşak karnımız da. Eğer bu salgını hafife almaya başlar isek, sonuçları bizim için daha kötü olabilir de…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir